Mitolojide adı hızlı çapkına çıkan ve tanrı olduğu için de kendisine karşı konulamayan, Zeus'un oğlu Işık Tanrısı Apolion, şimdiki Gümüşgöze'den Sinanlı'ya doğru inen vadiden Asi'ye dökülen derenin kenarında genç ve güzel Defne'yi görür. Çapkın Apolion, bu güzeller güzeli kızla tanışmak üzere yanına yaklaşıp konuşmak ister. Defne, Apolion'un namını duymuştur. Aklından geçenleri sezdiği, niyetinin iyi olmadığını hissettiği için kaçmaya başlar. Defne kaçar, Apollan kovalar. Apolion'un nefesini ensesinde hissederek dere boyunca yukarıya doğru koşan ve yorulan Defne, kaçarak kurtulamayacağını anlayarak, durur. Ayağı ile toprağı kazıyarak yalvarırcasına seslenir;"Toprak ana, n'olur beni ört, beni sakla, beni koru."
Apollan şaşkına döner; karşısında yükselen defne ağacına bakar ve; "Bundan sonra sen, benim kutsal ağacım olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yapraklarını başıma çelenk yapacağım. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçecek" der.
Defne, Apolion'dan duyduğu bu güzel sözler üzerine dallarını eğerek onu selamlar. O gün bugündür savaşla elde edilen kahramanlıklar, güzel şiirler defne yaprağı ile taçlandırılır.
Burası Harbiye. Aşkların yüzyıllar boyu yaşandığı, suyun ve yeşilin dört mevsim korunduğu, Apollon'dan kaçan güzel kızın anısına adı Defne olarak da anılan, Hatay'ın cennet köşelerinden biri. Hatay'ın bu güzel beldesinin sırtını dayadığı kayalıktan fışkıran ve insanoğlu için hayatın ta kendisi olan su, yüzyıllardır suladığı topraklarda neredeyse vadinin tüm bitkilerini canlandırıyor. Bitip tükenmeyen sularla beslenen ve gökyüzünü kaplayan defne, çınar ve turunç ağaçlarının gölgesinde yetişen bitkiler, üzerlerine sıçrayan suyun etkisiyle sağa sola sallanarak dik durmaya çalışan çiçekler ... Cennetin tasviri bu olsa gerek!
Koca bir yıl çalıştınız, yorgunsunuz. işinizde ters giden bir şeyler var. Canınız sıkılıyor; karamsarsınız. işte sizi, bedeninizi ve ruhunuzu yenileyecek bir küçük formül: Her türlü olumsuzluğu, kötülüğü bir kenara bırakıp doğal terapi için yapacağınız tek şey, Harbiye'nin keskin virajından aşağıya doğru inen yola düşmek ve şelalelerin yeşerttiği en son noktaya kadar inerek zorba ve tehlikeli çapkın Apollon'dan kaçan güzel kızın dönüştüğü defne ağaçlarının yapraklarından fışkıran kokuyu içinize çekmek!
Şu sağ köşede duran tezgahta Marseyas'ın flütü, günümüzün kavalından alın bir tane. Az ötede kuzguni siyah saçlı, kara gözlü kızın ördüğü süt beyaz dantel yuvarlak masa örtüsünü almak üzere pazarlık edin. Sizi çağıran sesin peşine düşün. Su kaynağı yazılı girişinde eski Antakya su değirmenlerini andıran kocaman çarkın yanından merdivenleri tırmanın. Suların içindeki masalardan bir tanesini seçin. Nargilenizi söyleyin, bir de küçük demıik. Bakın gökyüzünün maviliğinden eser kalmış mı? Gökyüzünü görebilir misiniz? Çınar ağaçlarının, defne ağaçlarının, sarmaşıkların, çiçeklerin ve bin türlü nebatatın birbirine karıştığı koyu yeşil gölgenin serinliğinde sıcak çayınızı yudumlayın. Nargilenizden derin bir nefes çekerek dumanını daireler çizerek savurun etrafa ..
Harbiye'nin ve bilumum yazlık evlerin, kışlık evlerin, lokantaların su ihtiyacını karşılayan, artanını da cömertçe şelalelerden aşağılardaki dereye kadar akıtan suyun sesini dinleyin ... Kafanızdaki olumsuzlukların yıkandığını ve yavaş yavaş kaybolduğunu, yerine tatlı bir huzurun çöktüğünü göreceksiniz. Siz artık toprak ananın ak göğsünden akan suyun ninnisine, rüzgarın yapraklar arasından süzülerek gelen sesin büyüsüne kapılmışsınızdır. Derin bir nefes alın. Burun hücrelerinizin tamamını açın. O güzelim defne kokusunu, yeşilin bin bir çeşidinin birbirine girdiği, mavi gökyüzü ile buluştuğu bu cennet mekanda akciğerierinizi patlatırcasına oksijenle doldurun. Korkmadan, üşenmeden yineleyin bu hareketi. Sonra ayaklarınızı serin suyun küçük dalgalarına uzatın. Biraz üşüyeceksiniz ama olsun ... Buna değer. Birazdan büyük bir rahatlama ile vücudunuzdaki ve ruhunuzdaki olumsuzlukların teker teker kaybolduğunu hissedeceksiniz.
Harbiye vadisi ve vadinin Asi Nehri ile birleştiği noktadan görüntüler.title
Öğle vaktidir. Izgaraların havaya karışan kokusuna daha fazla karşı koyamazsınız. Acıkmışsanız, ister balık, ister tavuk, ister kebap ne isterseniz en lezzetlisinden, gizemli tatlarla terbiyelenmiş çeşitleri, taze maydanoz, süs biberieri, taze soğan ve nane gelir. Sıcak pide. Öylesine sizi tahrik eder ki, sıcak yemek gelene kadar bir pideyi, salatayı ve yeşilliği bitirirsiniz. Yemeğe yer kalmadı diye hayıflanmayın boşuna. Kebabı, tavuğu veya balığı ekmeksiz yemeye bakın. ister kola, ister ayran, isterseniz su. Kahvenizi nasıl içersiniz?
Güneş Akdeniz'in mavi kucağına kavuşmak için nazlanır bu günlerde. Siz yerinizden kalkıp, gün batımı manzarasını seyretmek için vadiyi en iyi görecek yere doğru gidin. Bu yüksek bölgeden Keldağ'ı, Musadağı'nı, Yoğunoluk'u, Sebenoba'yı, yeni manzaranın argümanı haline gelen ve beyaz enerji olarak isimlendirilen rüzgar türbinlerinin bir dizi sıralandığı karşı tepelere bakın.
Yemyeşil vadiden yükselen buharın kaybetmeye başladığı etkisi ile dağlardaki dalgalanmaya, güneşin "biraz şelalelere inen yollar ve hediyelik eşya satıcıları. daha seyredeyim" diyerek batmamak için direndiği anı kaçırmayın. Mutlaka, ama mutlaka yanınıza bir fotoğraf makinesi alın. Kaynağını Harbiye'nin sonsuz akacak şelalelerinden alan derenin Asi nehri ile kavuştuğu vadinin Sinanlı yakınlarına bakın. titleOrada asi kıyısında koyunlarını otlatan çobanı, küçük bir serpme ile sığ dere yatağında balık avlamaya kalkan balıkçıyı
göreceksiniz. işte size Su Perisi Defne ile onu kovalayan Apollon'un binlerce yıl sonraya kalan muhteşem bir fotoğrafı. Fotoğrafa baktıkça Harbiye'ye bir daha geleceksiniz. Her geldiğinizde bir başka görür, bir başka seversiniz. Çünkü Harbiye'nin gizemli öyküsü devam ediyor. Her gün bir yenisi doğup, bir yenisi yazılıyor.
Son olarak şunu belirtmeliyim: 1500 yıl önce Antakya ve Daphne'yi yıkan büyük depremden hala çıkamamıştır Harbiye! Maalesef 1500 yıldır tek çivi çakılmamış, o muhteşem güzellik kaderine terkedilmiştir. Antakya'nın yetersiz su kaynakları yüzünden suları şehre pompalanan şelaleler artık azalmıştır. Her ne kadar fotoğraflarda bol su görünse de, bu fotoğraflar Harbiye'de tesadüfen elektrik kesintisi nedeniyle şehre su verilemediği bir anda çekilmiştir. Şelalelere inen yollar viranedir. Her yıl meydana gelen sellerle, yollar derelere doğru çökmekte, yağışlar sonrası iş makineleriyle düzeltmenin yolları aranmaktadır. Sel yollarını ıslah etmek ve şelaleler bölgesinin çevre düzenlemesini çağdaş bir şekilde yapmak maalesef kimsenin aklının ucundan bile geçmemektedir.alt Turistik mekanların vazgeçilmezlerinden biri de hediyelik eşya satıcılarıdır.
Buraları ziyarete gelen yerli ya da yabancı turistler giderlerken yanlarında oraya özgü hediyelik eşya satın alıp götürmek isterler. Ama gelin görün ki, şelalelere inen yollarda kamıştan yapılmış kaval ve Harbiye'ye özgü dentellerden başka yöresel ürün bulamazsınız. Tüm tezgahlar Çin malı oyuncak ve eşyalarla doldurulmuştur.
Buraya gelmiş bir turist, Türkiye'nin her yerinde bulabileceği oyuncak tavşanı hediye diye niye alsın ki? işin garibi Kapadokya'da satılması gereken peribacaları bibloları bile tezgahlarda sergileniyor. Suyu gittikçe azalan Harbiye'nin, turizm zihniyeti gelişmedikçe ömrü de azalmış demektir.