Habib-i Neccar Dağı'na bakan, Selçuklu motifleri ile süslenmiş yuvarlak kemerli küçük kapısından içeri girip L şeklinde kısa bir tüneli andıran koridorda ilerlerken, defne sabununun mistik kokusuyla yoğunlaşmış nemin içinize işlediğini hissedersiniz. Tünelin sonunda yine küçük bir iç kapıdan hamamın soyunma bölümüne ulaşılır. Burası yaklaşık 1 Ox15 metre boyutunda, dört bir yanı 80 cm yükseklik, 100 cm genişliğe sahip kesme taşlarla örülmüş dikdörtgen planlı bir bölümdür. Dört yuvarlak kemer üzerine oturmuş yuvarlak bir kubbesi bulunmaktadır. çatı kemerlerinin doğu ve batı yönünde inşa edilenleri tonoz şeklindedir. Mekanın dört bir yanında, kesme taşlarla yapılmış yaklaşık 70 cm yüksekliğinde, 130 cm genişliğinde soyunma sekileri bulunmaktadır. Kemerli ve kubbeli olarak altı adet gömme odası vardır. Bu odalar genellikle grup müşterilere verilir. Soyunma sekilerinin altında motifli, kuş takaları şeklinde oyuklar (niş) bulunur. Bunlar takunya koyma yerleridir. Ama ne yazıktır ki bugün, siyah lastik sayalı ahşap takunyaların kesme taş döşeli zeminde çıkardıkları değişik tonlardaki lakırtılarına plastik terlikler göz koymuşlardır.
Soyunup peştemal sarındıktan sonra soyunma mahallinden, küçük yuvarlak bir kapı ile kemerli, dar ve L şeklinde bir koridordan soğukluk bölümüne girilir. Bu L şeklindeki dar koridorlar farklı sıcaklıktaki iki bölüm arasında kademeli geçişi sağlar. Soğukluk, dört tonoz üzerine oturmuş yuvarlak kubbeli bir bölümdür. Yıkanma ve kese yerleri mevcuttur. Kesecilerin rahatça çalışabilmeleri için nispeden ılık bir ortam yaratılmıştır. Buradan bir kapı ile yıkanma bölümüne girilir. Burası hamamın en sıcak kesimidir. Dört tonoz üzerine oturmuş yuvarlak kubbesi vardır. Tonozlar tadil edilerek sağda ve solda ikişer adet yıkanma odası oluşturulmuştur. Ortada dikdörtgen şekilli, alttan ısıtılan göbek taşı bulunmaktadır.
Göbek taşına ya da etrafındaki taş sekilere oturup terlemek için beklediğinizde, seslerin yankılandığı nemli taş duvarlar sizi yüzyıllar öncesine alıp götürür. Bir müddet sonra vücudunuzun yüzlerce küçük su damlasıyla kaplandığını farkedersiniz. Bu ter damlaeıkiarı keseye hazır olduğunuzun habercisidir. Artık oğukluk bölümüne geçip kendinizi tellakın maharetli ellerine teslim edebilirsiniz.
Kese faslının geçen her dakikasında vücut kütlenizin gram gram eksildiğini hissedersiniz. Kese ardından tellak sizi bol sabunla yıkar ve lifler. Çıkışta vereceğiniz bahşişi fazlasıyla haketmiştir. Artık hamamdan çıkmak üzere soyunma bölümüne doğru ilerlerken "kuş gibi hafif ve özgür" cümlesinin sizi tasvir ettiğini, bu hamam sefasının canınıza can kattığını düşünürsünüz.
Aslında bu hamam sefası Antakyalı'lar için bir gelenektir. Özellikle de kadınlar arasında! Düğün hamamları, sünnet hamamları düzenlenir; konukomşu, dost-akraba davet edilir. Hele hele oğluna kız beğenen anneler, eğer beğendikleri kız da hamama davetliyse bu fırsatı asla kaçırmazlar. Çünkü kızı bir de hamamda görmek, vücudunu incelemek, eli-ayağı düzgün mü bilmek isterler.
Bu davetlerde hamama, evlerde hazırlanan mercimekli bulgur aşı, sarma ve dolmalar getirilir, bol nar ekşili kısırlar yapılır ve marulla beraber pek bir iştahla yenir. Oradan oraya koşuşturan çocukların bağırışlarından, hep bir ağızdan konuşan kadınların kahkahalarının yankılarından, kimse kimsenin ne dediğini anlayamaz. Herkes mutludur, neşelidir; ancak kasada oturan hamamcı kadın hariçi Çünkü ortalık marul ve portakal kabuklarından geçilmez bir hal almıştır.
Karınlar doyduktan sonra dümbelek ve leğenler çalınır, zılgıtlar eşliğinde "Bağdatın hamamları" türküsü söylenip, orta yerde çifteteıli oynanırdı. Bugün Antakya'da Memlük, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma ve faaliyetine devam eden 5 hamam bulunmaktadır.
Hepsi özel mülkiyetlerdedir. Bunlardan Meydan ve Cindi Hamamı sadece erkeklere açıktır. Yeni Hamam, Saka ve Kurtuluş hamamları ise günün değişik saatlerinde erkek ve kadınlara ayrı ayrı hizmet vermektedir.
Kaynak:Hatay Aylık Kültür ve Keşif Dergisi