Amik Ovası'nın göbeğinde Reyhanlı'ya bağlı Karahöyük Köyü yakınlarında bulunan ve yerel halk tarafından Kürttevekkelli Tepesi olarak adlandırılan Tel Kurdu Höyüğü'nde son 70 yıldır yapılan arkeolojik çalışmalar bu tarih öncesi yerleşim yerinin önemini arkeoloji dünyasına tanıtmayı başarmıştır. Bu yazının amacı, yerel Hatay halkına topraklarının barındırdığı zenginlikleri tanıtmak, kazılarımızda ele geçen buluntu ve mimariyi okurlarla paylaşmaktır. Höyüğün önemi, 15 hektar ya da yaklaşık 150 dönümlük bir araziyi kaplaması ve kuşkusuz tarih öncesi zamanlarda
Amik Ovası'nın en büyük yerleşim merkezi olmasından kaynaklanmaktadır.
M.Ö. altıncı ve beşinci binyılda (yani yaklaşık M.Ö. 5900-4700 tarihlerinde) yerleşilmiş olan bu höyükde iki ayrı evre veya dönem görmekteyiz. Her iki evrede Mezopotamya'nın köklü kültürlerinden etkileşimlerin izlerine rastlamak mümkün olsa da yerel faktörlerin de mimari, çanak çömlek ve buluntu ögelerinde belirgin bir rol oynadığı kesindir. Bu akımların yanısıra Anadolu ve Levant kültürlerinin etkileri arkeolojik repertuarda hissedilmektedir. Ele geçen veriler, günümüzde halen kültürlerin kozmopolit bir kaynaşma noktası olan Hatay'ın geçmişte de aynı şekilde etnik ve kültürel grupların birbirinden etkilendiği bir buluşma mekanı olduğunu göstermektedir.
Tel Kurdu Höyüğü ilk kez 1938 yılında Chicago Üniversitesi'nden Robert ve Linda Braidwood tarafından kazılmış ve arkeoloji camiasına tanıtılmıştır. Neredeyse altmış yılı bulan bir aradan sonra 1996 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi fahri profesörü Dr. Aslıhan Yener, Braidwood'ların yayınlarından esinlenerek Tel Kurdu Höyüğü'nde sistematik kazı çalışmalarını tekrar başlatmıştır. Yener, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ve Antakya Müzesi'nin izin ve destekleriyle 1996-2000 yılları arasında höyükte kapsamlı kazı çalışmaları yürütmüş, dozer ve tarım faaliyetleri tarafından hasar gören tepeyi 2000 yılında kamulaştırarak koruma altına almayı başarmıştır. 2001 yılından beri kazı ve malzeme analiz çalışmaları başkanlığımda, istanbul Hollanda Araştırma Enstitüsü Müdürü Fokke Gerritsen ile beraber uluslararası bir ekip ile gerçekleşmektedir.
Tel Kurdu Höyüğü'nde 2001 yılında yapılan kazı çalışmaları sırasında M.Ö. 5900-5300 yıllarına tarihlenen ve Halaf Kültürü adı ile bilinen Mezopotamya'nın meşhur boyalı çanak çömleklerinden örnekler içeren tabakalar ortaya çıkmıştır (Resim 2). M.Ö. altıncı bin yılda Mezopotamya'da "Halaf Kültürü" adı verdiğimiz, boya bezeli seramikleri, kendine özgün yuvarlak mimarisi ve damga mühürleri ile bir bütün olarak bilinen kültür kompleksi 1930'lu yıllarda kuzey Irak'ta ingiliz Max Mallowan tarafından tanımlanmıştır.
Arkeoloji her ne kadar geçmiş kültürlere objektif bir pencere olarak bilinse de, varılan bilimsel sonuçların, kazıların yapıldığı dönemlerde gündemde olan sosyal, ekonomik ve politik faktörlerden etkilenmiş olduğu kuşkusuzdur.
. II. Dünya savaşı öncesinde Irak'ta yapılan yoğun kazılar sonucunda neredeyse her araştırılan höyükte ardı ardına ele geçen Halaf Dönemi buluntu ve kalıntıları, bu medeniyet grubunun çekirdek bölgesinin kuzey Irak olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Halaf kültürünü ele alan sentezler 1 veya 2 hektarı (10-20 dönümü)
altaşmayan bu küçük Halaf yerleşimierin basit bir sosyalorganizasyonu olan yani kompleks hayata henüz geçmeyi başaramamış ufak köyler olarak nitelendirmişlerdir. Daha sonra doğuda iran, batıda Suriye ve kuzeyde Anadolu'da aynı seramik, mimari ve küçük buluntu ögeleri ele geçse de bunlar çekirdek bölgesinde doğmuş olan bu kültürün, farklı akımlar sonucu bu alanlara gelmiş türevieri olarak görülmüştür. Türkiye'de kapsamlı Halaf Dönemi kazılarının çok geç tarihlerde başlaması ve kültürel akımların tamamlanmasında Güneydoğu Anadolu'nun öneminin farkına varılmaması sonucunda ele geçen Halaf boyalı çanak çömleğin çekirdek bölgelerden etkileşim sonucu buraya ulaşmış olabileceği düşünülmekteydi.
Son 10-15 yıldır, Tel Kurdu'da yapılan kazılara ilaveten Kahramanmaraş (Domuztepe), Urfa (Kazane Höyük) ve Şırnak (Takyan Höyük) bölgelerinde sürdürülen kazı ve yüzey araştırmaları
sonucunda Halaf kültürünün farklı ve bugüne kadar bilinmeyen tarafları gün ışığına çıkmıştır. Bu kültürün çekirdek bölgesinin Türkiye olduğu şimdiki verilere dayanarak söylenemese de Türkiye sınırları içinde bulunan, yukarıda sözü geçen yerleşimierin 15-20 hektarlık (150-200 dönüm) alanlara yayılmakta olması burada kuzey Irak'ta bilinen sosyal yerleşim formasyonundan çok farklı bir organizasyonu olduğu kesindir. Coğrafi sebeplerden bile olsa bu yerleşim yerlerinin çekirdek bölgedeki yerleşimlerden kat kat büyük olması, kompleks bir sosyalorganizasyonun göstergesi sayılmalıdır. Örneğin, 20 hektar büyüklüğünde olan ve Kahramanmaraş'ta bulunan Domuztepe yerleşiminde 1995-2005 yılları arasında yapılan kazılar sonucunda nadir rastlanılan ölü gömme adetleri, obsidyen atölyeleri ve planlanmış yapılaşması, buranın gerek ideolojik, gerek sosyal, gerekse ekonomik yönden son derece kompleks bir merkez olduğunu göstermektedir. Bu veriler Halaf dönemini yeniden tanımlamamızı zorunlu kılmaktadır.
Tel Kurdu'da Halaf boyalı çanak çömlek ve bunun kültürel etkileşim konusunda kazandırdığı anlayışların yanısıra yapılan çalışmalar, başka soruları da cevaplandırmamız açısından önemlidir. 2001 yılında yapılan kazılar sonucunda 800 m2'Iik bir alan gün ışığına çıkartılmış, yerleşim yerini kesen sokaklar ve sayısı altmışı aşan oda ele geçmiştir. Analizler burada 7500 sene önce yaşamış olan insanların ne tür faaliyetler yaptıklarını, hangi mekanlarda ne tür işlevlerin gerçekleşmiş olduğunu, yerleşim sakinlerinin ne tür yemekler yediklerini, bunları nerelerde pişirmiş olduklarını anlamamızı büyük ölçüde sağlamıştır. Tel Kurdu'da mimari kalıntılar yer yer çok iyi korunmuş olduklarından bazı odalarda kaseler, küpler, küçük alet ve gereçler, taban üstünde in sitü olarak adlandırdığımız orijinal pozisyonlarında ele geçmiştir. Böylece, bu mekanların ne tür işlevler için kullanılmış olduğunu anlamak kolayca mümkün olabilmektedir.
51 numaralı odadan 3 adet depolama küpü ele geçmiş olduğundan, bu odanın ardiye odası olduğunu düşünmekteyiz (Resim 4). Aynı şekilde 5 numaralı odada bir tandır ve sekilerin üzerlerine yerleştirilmiş öğütme taşları, bize bu odanın yemek pişirme veya hazırlama mekanı olduğunu düşündürmektedir.
Tel Kurdu sakinlerinin yedikleri yemekler ile ilgili soruları yanıtlamak için tüm oda ve sokaklardan ele geçen hayvan kemikleri ve botanik malzemeler incelenmiştir. Laboratuar sonuçları bu yerleşim yerinin sakinlerinin kuzu, koyun, sığır, domuz ve yayın balığından oluşan bir beslenme düzeni olduğunu, bunun yanında buğday, arpa ve nohut yetiştirdiklerini belirlemiştir. Yemeklerin pişirme lokasyonlarını odalarda ele geçen ocak ve tandırlardan anlamaktayız Ayrıca, bazı avlu ve odalarda (özellikle 5,7 ve 29 numaralı mekanlarda) topluca ele geçen ezgi taşları bu alanların öğütme ve yemek hazırlama mekanları olarak işlev görmüş
olduğunu göstermektedir. Bu verilere ilaveten çalışmalarımız sırasında odaların tabanıarından 1000'in üstünde kimyasal analiz için toprak numunesi toplanmış, örneklerde bulunan 11 adet element laboratuarda ölçülmüş ve organik kalıntıların izleri araştırılmıştır. Kimyasal analiz sonuçları da yukarıda belirtilen mekanlarda yemek hazırlama faaliyetlerinin varlığını teyit etmiştir.
Kazılar sonucunda gün ışığına çıkartılan mekanlarda yapılan diğer işlevler konusunda bizi bilgilendirecek çok sayıda kap, kase ve küp , ağırşak, kemik bız, taş balta ele geçmiştir. Bunun yanında çakmak taşından ve obsidyenden.
aletler ve bu dönemde yaygınlaşan buluntulardan biri olan damga mühürler ele geçmiştir (Resim 7). Bunlardan bir tanesinde balık avlamakta olan bir kuş gerçekçi bir şekilde betimlenmiştir (Resim 8). Resim 8'de gösterilmekte olan bu mühür, ayrıntıları ve figüratif tasviri ile bu dönemin ender örneklerinden biridir. Yukarıda belirtilen buluntuların bir kısmı Antakya Müzesi'nde Kalkolitik Dönem vitrinlerinde sergilenmektedir.
Analizleribüyük ölçüde tamamlanmış olan Tel Kurdu'da çalışmalarımızı aktif bir şekilde yayın faaliyetlerine yöneltmekteyiz; ancak ümidimiz ilerki yıllarda bu değerli ve veri dolu höyükte kazılara tekrardan başlamak ve Hatay'ın zengin tarih öncesi geçmişini anlamaya devam etmektir.